üdopara

6 Eylül 2010 Pazartesi

Mezuniyet - İş Arasında "GEÇEN ZAMAN, YİTİRİLEN UMUTLAR"

"Zaman umutların katilidir." 

Evet şimdi bu sözü daha iyi algılayabiliyorum. Geçen her saniye beynimdeki umut zerrelerini bulundukları kapalı kutularda deşifre ediyor. Sonra bunlarla savaşarak bunları yok ediyor. 

İlk zamanlar bu yıkım küçük ölçekli oluyor. "Umudum" olarak gördüğüm her şeyi, kimsenin bulamayacağı ücra köşelere başarıyla yerleştiriyorum. Hatta abartarak bunları besliyorum. Yeni ve güzel günlere inancı olan bir sürü taze umutçuklar yetiştirmeye çalışıyorum. Onları, olacakların simülasyonlarını izleterek güçlendiriyorum. Ama hayatta umudun yetişmesi hiç de kısa sürede olmuyor. Bunu da yeşeren umudumun, her daim telkinlerime ihtiyacı olan yönünden çıkartıyorum. Telkinlerimde sürekli yaşananların yaşanacaklara yol gösterebileceğini ama onun dışında fazla etki etmeyeceğini vurguluyorum. Buna inanarak yapıyorum bunu. İnanmazsam başarısız olurum, biliyorum ve inanıyorum. 

Umudumu beslerken en çok alternatiflerimi düşünüyorum. Özelliklerimi, neler yapabileceğimi, neleri üretebileceğimi düşünüyorum ve daha fazla ne kadar şey yapabileceğimi görmek için bana küçük bir şansın verilmesinin yeterli olacağına sonuna kadar inanıyorum, sarılıyorum. Sonra başlıyorum bunlar için çabalamaya. Önce dil öğrenmeye gayret ediyorum, zaman geçtikçe beynim yoruluyor ve bırakıyorum. Kitap okumak keyif veriyor,  okuyorum, sonra kopuyorum okuduğumdan, hayaller kuruyorum başka dünyalara akan. Sonra nereden koptuğumu bulup okumaya devam ediyorum, sonra tekrar kopuyorum çok geçmeden, derken yine hayaller alemi ama bu kez daha farklısı... Bu böyle sürüp gidiyor. Yoruluyorum ve onu da bırakıyorum. Bilgisayarda deli gibi film ve dizi var. Başlıyorum seçmeye, bu olmaz, bu ingilizce değil, bunun görüntü kalitesi iyi değil, vs. vs. Derken film ya da dizi izlemekten vazgeçiyorum. Başlıyorum nette takılmaya, neler yaparım diye bakmaya. Önce Travian diye müptela olduğum oyuna dadanıyorum. Köylerimi geliştirip hammaddeleri kontrol ediyorum. Gelen atakları nasıl karşılarım ve nasıl aniden karşı atağa çıkarım diye düşünüyorum. Çeşitli hesaplamalar yapıyorum kafamda, sonra başarısız oluyorum, sonra tekrar... Derken artık zaman öldürmemem gerektiği düşüncesi yerleşiyor beynime ve ben başlıyorum kendime faydalı olacak ne yapabilirim diye düşünmeye. Neden iş aramıyorum diye soruyorum kendime, atlıyorum kamuda nerede iş olanaklarım var diye tekrar tekrar araştırmaya. Sonuç, sonuçsuzluk... Özel sektör ne alemde diye "kariyer.net"e bakıyorum. Bir çok ilan var. Çoğu Makina Müh. arıyor. "Anahtar kelimeyle ara" seçeneğine " Mühendis" yazıyorum, arama kapsamı daralıyor, " üretim"  yazıyorum, daha da daralıyor. Sonra başlıyorum okumaya. Okuyorum, okuyorum, okuyorum... Bütün ilanlar farklı başlık  ve spesifik özelliklerin yanında şu ortak şıkları içeriyor: " Askerlik sorunu olmayan", " En az 2 yıl bu konu hakkında iş deneyimi olan", " Mükemmel ingilizce bilen ve kullanan". Yeni mezunuz ve 2 yıl tecrübemiz olacak. Askere mecburen gitmen gerekecek bu işlere gidebilmen için ve bunca şey arasında iyi şekilde ingilizce konuşman gerekiyor. Sonra pes ediyorum ve bırakıyorum iş aramayı. Nasıl olsa sonuçsuz kalacak çabalarım.

İşte bu aşamada zaman faktörünün umuda olan düşmanlığı ön plana çıkıyor. Meğer "zaman", zamanla bu umutları bulurmuş. Sonra başlarmış bunları yok etmeye. İşte bu gün, bu saat, bu an itibariyle zamanın zihnimdeki umutları bulduğunu fark ediyorum. Buldu ve yok etme yöntemlerini uygulamaya başladı. Hani daha önce bahsetmiştim ya " Umutları yeşertmek, büyütmek zordur" diye, işte bunu "zaman"ın umutlarımı bulmasıyla yeni yeşerenleri yok etmesi sonucu öğrendim. 

Evet umutlarım yavaş yavaş sönüyor. Güvencelerime eskisi kadar güvenmez oldum. Biliyorum zamanı gelince gerçekleşecekler dememe karşın "zaman" karşıma " o zaman ne zaman?" sorusunu çıkartarak beni allak bullak etmeye başlıyor. Artık harekete geçmek istiyorum, ellerim kollarım bağlı ( sargıda :)), bir şey yapamıyorum. Eskisi kadar verimli düşünemiyor, sonuç çıkartamıyor, kısacası artık köreliyorum. 

Bunu söyler söylemez zihnimde şu düşünce parlayı verdi "Peki pes mi edeceksin?". O kısacık anda bir çok şey jet hızıyla zihnimden kaydı geçti. "Ne pes etmesi", " Sen nelerle mücadele ettin de bu beklemek mi seni vaz geçirecek", " O hayallerin gerçek ve sende gerçeksin, onları gerçekleştireceksin", " Geçici bir durum, DAYAN"...

Sanırım buraya kadar getirmişken bırakamam. Zaman umutlarımı yavaş yavaş öldürmeye devam ederken ben zamanın ötesinde bir kutuda besleyeceğim yeni umutlarımla yola devam edeceğim. "Asla Pes Edemem"...