üdopara

24 Ağustos 2017 Perşembe

Ege Kıyılarında Kamp ve Bodrum Tatili | umityardim.blogspot.com

”Mutluluk bir varış noktası değil, yolculuğun kendisidir.” (Roy Goodman)



Kapı eşiğimi aşıp bilinmezlere bir kez daha kucak açma planı yaptım. Rutin ve durağan bir hayat, işlevini yitirmiş bir eşya hissi uyandırıyor bende. Yerimde duramıyorum. Odaklanamıyorum. Rutin olarak yaptığım hiçbir şey tat vermiyor. Bu aşama sanki doğum öncesi sancılar gibi. Çünkü ne zaman bu sancıları çeksem, sonucunda bir seyahat çıkıyor, bilinmezlere...


Not: Blogu okuyacak kadar zamanı olmayanlar için motive edici bir videom da mevcut, buyrun: 



Yine aynı süreçlerden geçtim. 2017 benim için çok yoğun başladı. SSPKONGRE, TODAİE, W'aRE Projesi... O kadar yoğun dönemdi ki, bloguma yazılacak birçok konu birikmesine rağmen temmuz ayına kadar blog yazısı dahi yazamadım. TODAİE'nin sona ermesiyle birlikte oluşan boşluğu da nihayetinde seyahate çevirdim. 

Bu kez daha farklı bir sistem izledim. Detaylı araştırmalar, her aşamanın planlanması ve plana sadık kalınması aşamalarını es geçtim. Arabama çadırımı ve gerekli kamp malzemelerini koydum. Seyahatime bir gün kala blablacar'a ilan verdim ve ilk rotamı İzmir'e çevirdim. 

Macera daha blablacar'dan aldığım kişiyle başladı. Blabla'dan birisini arabama almadan önce genellikle ince elerdim. Yapılan yorumlara ve facebook arkadaş sayısına bakardım. Hazırlanma telaşından  hiç bakmadan onayı verdim. Sonra bir baktım facebooktan 10 arkadaşı var ve blabladan hiç yorum yok. Tedirgin olmadım dersem yalan olur. Yüz yüze tanışmadan yola çıkmayayım dedim, adamla gece gece çay içmek durumunda kaldık. Gayet düzgün bir adam olduğunu gördüğümde ise ertesi günün sabahında seyahate başladık. Fakat ilginç olan ise Rus sevgilisi, sevgilisinin Türkçe bilmeyen çocuğu ve adam ile İzmir'e doğru ilerliyor oluşumuzdu. 

İzmir'in bende çok farklı bir yeri var. Murat orada, Can orada, Cansu orada... Bunun haricinde kordonda yürümek ve Alsancak-Karşıyaka vapurunda çay içmek huzur veriyor. Bu kez İzmir'deki durağım Murat'ın büyük bir özveriyle açtığı, özenle seçilmiş konsepti ve büyüleyici ambiyansı olan Baykuş Kafe'ydi.



Blablacar ile şoförlük görevimizi yerine getirdikten sonra birkaç gün İzmir'de Murat'a misafir oldum. Tek başıma Ege kıyılarında kamp atacağımı söylediğimde, bu fikir onun da kafasına yattı. Bu vesileyle kamp arkadaşım da belli olmuş oldu. Murat benim Metalurji Genç'ten tanıdığım, düşüncelerine, hayat tarzına ve girişimci cesaretine saygı duyduğum birisidir. Fakat hiç birlikte seyahate çıkmamıştık. Bu macerada keşif sadece ege kıyılarına değil, aynı zamanda Murat'ın dünyasına da olacaktı. Heyecan verici...

İzmir'de işlerimizi tamamlayıp yola koyulduk. Yola koyulmadan önce sadece ilk durağımızı belirledik: Çeşme-Karaburun tarafları. O taraflara çok hakim olmadığımız için de dünya tatlısı Nisa'dan yardım aldık. Biz nerede kamp atılır diye sorduk ama kendisi yarımadanın bütün özelliklerini, erinmeden, bütün detaylarıyla yazdı bize (müteşekkirim efenim :)). Fakat bizler koy keşfine çıkmıştık. Kamp alanlarında değilde güzel gördüğümüz yerlerde kamp atacaktık. Bu nedenle daha önce kaldığım ve hakkında detayları yazdığım Dolungaz Koyu'nu es geçtik. Güneşi biraz daha ilerideki koyda yakaladık.





Geceyi de biraz rüzgar daha çok dalga sesleriyle bu kayalıkların dibinde kamp atarak geçirdik. Sabah ilk iş yola koyulmak oldu. Tepeboz, Hasseki, Ildır yolunu takip ederek kahvaltı yapacak güzel bir köy aradık. [Bu bölgede kahvaltısı olan güzel bir işletme yok, bilginize] Amacımız Çeşme taraflarındaki Delikli Koy'a gidip yüzmekti. Ildır'dan sonra girdiğimiz yol farkında olmadan bizi Çeşme'den uzaklaştırmıştı. Biz de Urla üzerinden Sığacık'a yollandık. Yol üzerinde de ormanın içinde  bir işletmede nihayet kahvaltımızı yapabildik.



Sığacık sakin bir liman kasabasıydı. Liman tarafındaki dar sokakları, insan uçuracak kadar kuvvetli rüzgarı vardı. Merkezde kamp atmayı düşündük fakat  bu kadar güçlü rüzgarda pek başarılı olamayacaktık. Zaman öğleden sonra 15.00'i gösterdiğinde kamp telaşını bir kenara bıraktık. Çünkü artık yüzme zamanımız gelmişti. Hz. Google'a en yakındaki plajı sorduğumuzda bize Akkum Plajının en yakında olduğunu gösterdi, biz de o tarafa doğru yollandık. Akkum halk plajıydı. İstediğimizde rahatlıkla kullanabilirdik ama araç park edecek yer bulamadık (çünkü her yer otopark olmuş). Biz de arabayı park ettiğimiz yerin yakınlarındaki Akkum Beach Club'ın resmen kendi mülküne geçirdiği sahile gitmeyi kafaya koyduk. İlk aşamada bizi almak istemediler. [Hem de damsız girilmez diye :)] Biz de Anayasa'nın 38. maddesine istinaden kullanma hakkımız var diyerek, biraz da tartışarak plajı ücretsiz kullanmaya ikna ettik. Farklı bir tecrübe oldu.











Sahilde biraz zaman harcadıktan sonra geceyi geçirecek, çadır kuracak bir yer arayışına tekrar başladık. Ekmeksiz Tabiat Parkı'nın içindeki Büyük Akkum Plajına çadır atmayı düşündük ama navigasyonun gösterdiği yolu kapatmışlar. Bu nedenle tabiat parkını es geçip Akarca Plajına rotayı çevirdik.  Burası mavi bayraklı plajı da olan, geniş kumsala sahip bir alandı. Burada denize sıfır çadırı kurduk. Tek sıkıntı rüzgarın bir dakika bile kesilmemesi ve şiddetinin yüksek olmasıydı. Bu tabi ki bize engel olmadı. [Hatta üstüne ateş de yakıp tavuk kızarttık :)]


Akarca Plajından denize düşen yakamozu izlemesi, Murat ile muhabbet ve sabah yaptığım yürüyüş, hatırlanacak önemli noktalardı. Bir de Murat'ın yaptığı Absolute!

Sabah çok geç olmadan çadırı toplayıp tekrar yola koyulduk. Kahvaltımızı Seferihisar'da çok sevimli bir restoranda çorba içerek yapıp Şirince'ye kısa bir ziyaret gerçekleştirdikten sonra yönümüzü Kuşadası'na çevirdik. Milli Parkta çadır kurulmayacağını öğrendiğimizde mecburen Sevgi Plajı'nda çadır kurduk. İlginçtir, koskoca 'Çadır Kurmak Yasaktır' yazısından içeri girip  belediyenin izin verdiği 200'den fazla çadırla karşılaştık. Her halükarda çadır kuracaktık ama bu kadarını beklemiyorduk[İronik]. Gece çadırı kurduğumuz yerden [ücretsiz ama otoparka 10 TL giriş ücreti ödedik] bizi sabahın erken saatinde kaldırıp bulunduğumuz alandan çadırları kaldırmaları, bu alanı da ücretli çadır kuranlara ayırmaları da ironik. Neyse...



Kuşadası'na vardığımızda şansımıza Kuşadası Gençlik Festivali'nin zamanına denk gelmiştik. İlk gün münasebetiyle MFÖ, Seksendört, Umut Kuzey, İskender Paydaş, Son Feci Bisiklet, Supernova gruplarının konserlerine giriş ücretsizdi. Biraz yüzdükten sonra Murat'ın girişimciliği vasıtasıyla tanıştığımız kişilerle konsere gittik. Murat'la kamp maceramız burada bitiyordu ve Kuşadası, belleğimizde son güne yakışır, unutulmaz anılar bıraktı.



Bir insanı yakından tanımak için seyahate çıkmak gerçekten önemliymiş. Onunla ilgili her şeyi öğrenebiliyor, gözlemleyebiliyor ve kendi düşünceni oluşturabiliyorsunuz. Artıları ve eksileriyle bir insanı kabullenmek, işte bütün konu buydu. Murat'la tanıştığıma memnun oldum.

Yola tekrar koyulduğumuzda gün akşama yaklaşıyordu. Murat'ı Söke'de bırakıp yönümü Didim'e çevirdim. Yolda gördüğüm koylara uğrayıp, kafama göre bir yer bulmaya çalıştım: çadır kurmak, yüzmek ve güneşe uyanmak için uygun bir yer. Yolda geçtiğim alanlar içime sinmedi. Deniz benim için genellikle kumsaldan ve temiz alanlardan oluşmaktaydı. Çünkü diğer her şeyi sen ayarlayabiliyorsun. Bu koylar da ya temiz değildi ya kumsalı yoktu ya da gözüme güvenli görülmedi. Paralı kamp alanı olan Tavşan Burnu Tabiat Parkı'nı ise hızlıca es geçtim. Bu kamp döneminde para vererek kamp yapmayacaktım. Hz. Google yine imdadıma yetişti ve haritalarda plaj arattığımda 3. Plaj olarak geçen yere gitmemi söyledi :). Küçük bir plajdı. Plajı vardı ve  mavi bayraklıydı. Biraz daha keşfe çıktığımda, iki tane restorant/çay bahçesinin, ücretli tuvaletin, ücretli duşun ve hemen yokuşun üstünde marketin olduğunu fark ettim. Akşam temizlik yapan görevliye kamp atılıp atılmayacağını sorduğumda, çadırın ücretsiz kurulabileceğini belirtti. Sonraki iki gece burada kamp kurdum. Kamp kuracak kişilerin kesinlikle ve kesinlikle Altınkum plajından ziyade burada kamp atmalarını tavsiye ederim. Altınkum Plajına araçla girmek yasak, burada arabayı çok yakına da park etme olanağınız var. Ücret ödemeden kamp atabilirsiniz. Tek sorun tuvaletin ücretli olması. Fakat bunu da bir şekilde çözebiliyorsunuz :)

İki gece bu plajda kamp kurdum ve  sadece yalnızlığımı dinledim. Kitap okudum, sabah erkenden denize girdim, gece yakamozu izledim ve birçok şeyi sorguladım. Sonuç mu? Kendini sorgulamanın bir sonucu olmuyor, alınan kararlar oluyor ama uygulamada yine aynı hatalar yapılıyor. Değerli hatalar...


İki günün sonunda, artık maceram uygulama sistemi değiştiriyordu. Şubat-Mart aylarındaydı sanırım, üniversite hazırlıktan arkadaşım, bir türlü tatil yapamadığımız Fatih ile tatil planı yapmaya çalıştık. Bu kez her şey net olsun diye erken rezervasyondan Bodrum Salinas Beach Otel'de tatil satın aldım. Çok zorlasak da bir türlü denk düşmedi, bu tatili de birlikte yapamadık. Elimde iki kişilik bir tatilim ve bir kişilik boş yerim vardı :) Seçenekleri değerlendirirken, tatili gerçekten birlikte geçirmek istediğim kişilere önerdim. 16 saat otobüs yolculuğu mesafesinde olsa da eşlik etmek isteyen, kan bağım olmasa da kardeşten öte Atila zamanını ayarlayıp bu tatili benimle birlikte geçirdi. Büyük bir mutluluk ve güzel bir tecrübeydi.

Salinas Beach Otel ve Bodrum hakkında bir şeyler yazmakta fayda var. Öncelikle Ege kıyılarındaki birçok il ve ilçede olduğu gibi Bodrum'da da işletmeler ve Belediye yasaları ihlal ediyor. Plaj/sahil kullanımı hakkında yazımın başında belirttiğim ve özünde Anayasa’nın 38. maddesi yurttaşların 100 m’lik kıyı şeridine girmesinin engellenemeyeceğini ve ücrete tabi tutulamayacağını belirtilmekte olmasına rağmen işletmeler sahile sıfır noktasına kadar şezlong koyup, bu alanı ücrete tabi tutmaya çalışmaktadır. Bu durumu bütün gelenlere yapıp, hakkınızı aradığınızda geri adım atmaktadırlar. (Bkz: Gümbet Beach Resort)



Ücrete tabi demişken, Bodrum gerçekten de haddinden fazla pahalı bir yer haline gelmiş. Geneli aile olan turistlerden her fırsatta para almanın yollarını aramışlar. Hatta öyle bir noktaya gelmiş ki, aynı tekne turu için farklı kişilere aynı hizmet karşılığında farklı ücret politikaları uygulamışlar. Hangi otelde kaldığınız ise sizin 'yolunma' derecenizi belirlemektedir.

Bütün bunlara rağmen, Salinas Beach Otel'deki otel çalışanları, otelin sahibi Hakan abi ve oğulları Cemal/Kemal kardeşler, yaptığım tatilden keyif almamı sağlayan önemli unsurlardı. Otelin binaları eski ve aile odaları hariç diğer odaların alt katta olması, yemeklerin az kaliteli olması dışında, havuzu, temizlik, konum ve fiyat açısından tercih edilebilir bir oteldi. 4. günün sonunda artık bu eksiklikleri görmemeye başlıyorsunuz. Çünkü bir sıkıntı olduğunda çözecek bir otelle karşı karşıyasınız.

Bodrum'da Ati ile ritüelimiz olan yüzme-yemek-tavla-masa tenisi ve online king sayesinde eğlenceli, dolu dolu bir o kadar dinlendirici tatil yapma olanağına sahip oldum. Ati ile son iki gün yaptığımız Gümbet etrafını turlama ve bu aşamada yapılan sohbetler de unutulmazlar arasında yerini almış durumdadır.




Bir macera Ati ile Ankara'ya dönüp, onu AŞTİ'den uğurlamamla son bulmuştu. Yüreğim ağırlıklarından kurtulmuş bir balon misali, dümensiz ve rotasız uçuyordu.

10 ay sonra tekrar işe başlayacak olmamın ağırlığıyla kendime geldim. Bu kadar süreden sonra işe başlamak, sanki TCDD'de yeniden mühendis olarak işe başlamak gibiydi. Fakat bu kez daha bilinçli tercihlerle yoluma devam ediyordum. Mesela İzmir'e tayin için girişimlere başladım. Mutlu ve huzurlu olacağım yeri bulmuştum. Tokat'ta doğmuş, Kocaeli'de okumuş, Ankara ve İstanbul'da yaşamış birçok Avrupa ülkesi gezmiş birisi olarak İzmir benim yaşamak istediğim şehirmiş, bunu şimdi daha derinden hissedebiliyorum.

Son söz olarak, seyahate çıkın çünkü hayat devam ediyor, diyorum sizlere. Seyahate çıkarken bavulunuza 'ağırlık' yapacak şeyleri koymayın; mesela sizi rahatsız eden düşünceler ve bu düşüncelere neden olan insanları :)

Sevgiyle kalın.

İletişim ve detaylı bilgi için: umityardimm@gmail.com